0

MİNİK BÖCEĞİN AYAKKABILARI

ÇOCUKLARA HİKAYE ANLATIRKEN DİKKAT EDİLECEK ÖZELLİKLER VE YAZDIĞIM BİR HİKAYE ÖRNEĞİ—- MİNİK BÖCEĞİN AYAKKABILARI—-

Çocuklar, sözcükleri birleştiripte anlam katmaya başladıklarından itibaren hikayelerle ilgilenirler. Yaş özelliklerine göre birkaç cümleden oluşan hikaye kitapları olduğu gibi birkaç karakterden oluşan uzunca hikaye kitapları da vardır. Bunun dışında nesneleri tanıtan 1-2 yaşlar için kitaplarda vardır. Önemli olan tek faktör değildir. Kitapların özellikleri; resimleri, zemini, yazıları, içeriği ve sunumuyla birlikte düşünülmelidir. Kitapların resim özellikleri yaşa uygun olmalı, küçük yaş guruplarında detaysız, karışık olmayan, kahraman sayısı az, renkler ayırdedici şekilde kullanılmalıdır. Yaş büyüdükçe kahraman sayıları artmalıdır, renkler sayı ve tonlama olarak geliştirilmiş şekilde kullanılmalıdır. Zemin olarak, banyoda küçük yaş gurupları için hazırlanan, ıslanmayan tarzda kitaplar olabilir, kumaştan hazırlanmış ve kağıttan hazırlanmış zeminler kullanılabilir. Yaş gurubu küçük oldukça, yırtılmaması için kalın bir kağıt zemin kullanılmalıdır. Sayfa sayısı yine yaşla birlikte çoğalır. Sayfada resimlerin ve yazının dengeli ve yaş dikkate alınarak düzenlenmesine dikkat edilmelidir. Kitabın çocuğa anlatılması, okunması da ayrıca önemlidir. Okulöncesi kurumlarında okurken dikkat edilecek özel durumlar vardır. Ama bir yetişkin tarafından evde okunacaksa okuma zamanı, ilgi çeken zamanı planlama, ses tonunun doğru kullanımı, merak uyandırma, resimleri çocuğa gösterme ya da yalnızca anlatım olarak düşünme gibi planlanmalıdır. Seçilen hikayenin eğlendiriciliği, bilgi verici olması önemlidir.

MİNİK BÖCEĞİN AYAKKABILARI

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde mini minnacık, kırmızı renkli bir böcek varmış. Bu çok sevimli böceğin bir-iki-üç-dört-beş-altı tane bacağı varmış. Tam altı tane …
Annesi ona ayakkabı almak istemiş. Gitmişler ayakkabı mağazasına… Bakmışlar ayakkabılar çeşit,çeşit… İçinde pembe, yeşil, mavi, sarı, siyah,mor ayakkabılar doluymuş. Ayrıca kimisi düğmeli, kimisi ilikli, kimisi de bağlıymış.
Annesi ile bizim sevimli böceğimiz ayakkabıları iyice incelemişler. Önce hangi rengi alalım diye düşünmüşler.
Sevimli böceğimiz:
– Anneciğim, ben güneş renginde SARI ayakkabı almak istiyorum demiş. Ben bu rengi istiyorum diye ısrarcı olmuş. Ayaklarını birbirine vurmuş, olduğu yerde zıplamış.
Annesi:
– Yavrucuğum, bak hemen karar verme, diğerlerine de bakalım demiş. Yaprak rengi YEŞİL ayakkabıya ne dersin demiş.
– Anneciğim, ben zaten yaprağın üzerinde dolaşıyorum. Onun için ayakkabılarımı farkedemem sonra demiş. Annesi bu sefer SİYAH düğmeli ayakkabıya ne dersin? demiş.
-Anneciğim , ben bu ayakkabıları gözüm zannederim sonra demiş.
Annesi:
– Yavrucuğum, sen çok miniksin, ama benim her gösterdiğime de bir bahane buluyorsun demiş.
Satış görevlisi:
– Bakın burada gökyüzünün renginde MAVİ ayakkabılarım var. Ne dersiniz? Demiş.
Anne ile minik böcek birbirlerine bakmışlar, kocaman SİYAH gözleri ile…Bu ayakkabılar mavi ve bağcıklıymış.
– Anneciğim, biz uçamayan böcekleriz. Ben bu ayakkabıları giyince kendimi uçuyor gibi hissederim. Ooleeey demiş. Ne güzel bir renk, bu renk beni uçurur demiş.
Sonra ayaklarına bakmış.Birden ümitsizliğe düşmüş,Benim bir tane ayağım yok ki;tam altı tane demiş. Ben ayakkabılarımı nasıl bağlarım? Demiş.
Anne böcek:
-Ben sana öğretirim. Biraz sabırlı olmalısın ve öğrenmek istemelisin demiş.

Büyük bir sevinçle bu MAVİ ayakkabıyı almışlar. Ne dersiniz minik böceğimizin ayakkabısını birlikte bağlayalım mı? 


NOT: Hikayenin sonunda çocuklara ayakkabı bağlamayı öğretmeyi planlanladım. Hazırlanmış modeller üzerinde çocuğa öğretilebilir, çocukta öğrenmeye motive eder. Renkler hakkında bilgi vermeyi, bazı davranış kalıplarını öğretmeyi, sayı kavramına destek olmayı planladım. Çocuk edebiyatına uygun olmasada fark yaratmak ve ilgi çekilme amaçlı olarak, girişte masal formu kullandım.

ÖZNUR SİMAV
PEDAGOG-İLETİŞİM VE AİLE DANIŞMANI

0

hayal gücünü geliştiren resim

Hayal gücü, herşeyi dünyada olduğu şekliyle görmek değildir. Zaten herşey olması gerektiği durumundadır. Fazlaca zihinsel faaliyet gerektirmez. Ancak tasarımcılar, çocuk resimlerine oldukça fazla önem verirler. Çünkü, çocuklar kalıplaşmış düşüncelere sahip değildir. Geliştirilen yeni makinalar, buluşlar, hep hayal gücünün önemini göstermez mi? Örneğin, AYA YOLCULUK…Belki çok eskiler, sadece aya bakarak, nedir? nasıldır? diyerek bu dünyayı terkettiler. Ancak, her şey sadece bir hayalden öteye gidemezken, sadece ay keşfedilmedi, diğer gezegenler hakkında da olabildiğince bilgi sahibi olduk.

Hayal, herkesin aklına gelmeyen şeyleri düşünmek ve belki de hayata geçirip, tasarlamak demektir. Çocuk beyni herşeyi zamanla algıladığı ve kavramlaştırdığı için hayal gücünün gelişimine son derece açıktır. Burada önemli olan ,dikkat edilecek olan konu yetişkinlerin ne kadar ilgilenip, desteklediğidir. Çocukları yaptıkları etkinliklerde, yüreklendirmek, farklı yapılan şekilleri, kullanılan renkleri eleştirmemek gerekir.  Ç ocukların ufkunu açacak  hayali resimlere de yer vermeli, hatta dil ve zihin gelişimini de destekleyerek, birlikte çalışılmalıdır. Ne düşündüğü, neden o şekilde yapmak istediği, yorumsuz ifadelerle , çocuğu sıkmadan sorulabilir. Çocuk, belki mor renkli bir elma yapabilir, tepki ile karşılanıp, elmanın mor olamayacağı söylenmemelidir. Nasılsa çocuk olması gerekeni öğrenecektir. Ancak, onun düşüncelerine ket vurmak, bilişsel faaliyetlerini engelleyip, girişimci ve özgüven duyguları taşıyan davranışlarını da olumsuza sürükleyecektir. Çocuklarda yaratıcı güç ve hayal gücü desteklenmeli ve uygun etkinlikler sunulmalıdır. Bu, yaratıcı dans, dramatize oyunlar, sanatsal etkinlikler, öykü tamamlama, müziğe uygun şarkı sözleri düşünmek, ya da müzik sözlerinden melodiye giderek te UYGULAMALAR ŞEKLİNDE OLABİLİR.

Ben sizler için örnek olabilecek bir çalışma hazırladım.” Neden böyle olmuş?, sen olsan nasıl yapardın? Sen de kendi düşündüklerini deneyebilirsin.” Ya da ”istersen ortak bir çalışma yapalım ”gibi ifadelerle, çocuk, anne ya da babasıyla; belki üçü birlikte çalışmalar yapabilirler. Değişik artık malzemelerden de yararlanabilirler. Kullanılacak zemin büyük olursa çocuk çalışmalarına tüm bedenini de katacak ve daha fazla zevk alarak çalışacaktır. Anaokullarında bu tür çalışmalara yeterince yer verilmeli, evde aile tarafından da desteklenmelidir.

2

ÇOCUĞUNUZUN YENİ BİR OKULA ; YA DA OKULA YENİ BAŞLAMASI SORUN OLMASIN

Çocuklarımız en değerli varlıklarımızdır. Hazırlıklar, doğum öncesinden itibaren başlar. Anne ve baba adayları doğacak bebekleri için ne gerekiyorsa alma heyecan ve telaşını yaşarlar. Hazırlıklar, bölgeden bölgeye değişiklikler gösterir. Bazı bölgelerimizde, yünler yapılır, alınır, bebek için örülür. Buna benzer hazırlıkların dışında ebeveyn adayları bu konuda aynı zamanda bilgi edinme isteği ile birçok yayın izleyebilirler,alabilirler.

Doğum süreci de yaşandıktan sonra bebeğin ilk ayları heyecanla, tedirginlikle, bebeğin aşıları, rahatsızlıkları ile geçer. Anne ve baba için yepyeni bir hayat başlamıştır. Bebek için uykusuz kalmak, ağlama sesleri, belki ertesi günü işe gitme gibi durumlar yaşanır. Aileye yeni bir birey katılmıştır ve her durumu ile size muhtaçtır. Bunun yanında ilk yıl, bebeğin hızlı bir gelişim süreci yaşadığı görülür. İlk ağlama, ilk gülme gibi duygusal tepkiler, ilk dişinin çıkması , ilk baba, anne demesi, mama demesi anne ve babaya diğer aile bireylerine hoş heyecanlar yaşatır. Oturabilme, emekleme,ilk ayağa kalkma, koşma ard arda gelişir.

Belki, bu yıllarda bakıcı, bebek evi gibi durumlarda gündeme gelebilir. Ya da aile büyüklerinin bebeğe bakması gerekebilir. Bu aylarda, yaşamın ilk yıllarında ten teması ve güven duygusunun gelişimi çok önemlidir. Eğer, bebek evi, kreş gibi kavramlarla karşı karşıyaysanız çevre araştırması, referans gibi durumlara dikkat etmenin yanısıra özellikle annenin çocuğu için güvenli olabileceğini düşündüğü yer olmalıdır. Hijyen önemlidir, ancak, günümüzde bebeklerde genelde alerjik durumlar yaşanabildiği için temizlik malzemelerinin kullanımında ya da mekanın düzenlemesinde bunlara dikkat edilir olmalıdır. Hemşire, sürekli bulunursa iyi olur.

Anaokulu çağında çocuğun okula başlama isteği sosyalleşme ihtiyacı ile kolaylaşır ya da oyun saatleri düzenleyen kurumlara çocuk anne ile birlikte biraz zaman geçirebilir. Bu da kolaylık sağlayıcı bir durumdur. Bunun yanında anne-babanın kararlılığı önemlidir. Çocuk, orada kesinlikle bırakılmayacağını bilmeli ve inanmış olmalıdır. Burada çocuğun ailesine güvenmesi, okula gitme durumunu abartmamaları, büyüdüğü için doğal bir süreç olduğu duygusu hissettirilmelidir. Bunun dışında, önce ebeveyn olarak okula gönderme durumuna siz benimsemiş olmalısınız. Ama, gerçekten…Ayrıca, ayrılma seramonisi de fazla uzatılmamalıdır.

İlköğretime başlama, eğer anasınıfından devam ise fazlaca sorun yaratmaz. İlk başlama, önce belki öykü kitapları okunarak, çocuğa resimleri anlattırarak, drama yapılarak, oyunlaştırarak, doğal hissettirerek, doğaçlama şeklinde de uygulanabilir. İlköğretim ara sınıflarında ailenin yer değiştirmesi nedeniyle okul değişiklikleri olabilir. Bu yaşlarda, öğretmen ,arkadaş faktörü biraz zorlayıcı olabilir. Durum, çocuğa açık ve net şekilde açıklanmalı, onun durumunun çok iyi anlaşıldığı, ancak, bunun bir zorunluluk olduğu, eğer mümkün olsaydı, böyle bir değişiklik yapılmak istenmediği çocuğa ifade edilmeli, böyle bir yaşantının da kendisi için iyi olabileceği, daha çok arkadaşı olabileceği, geride kalacaklarla ileride bir yerlerde birlikte olabilecekleri, iletişim araçlarını bazen kullanabileceği, değişik öğretmenleri tanımış olmanın da kendisine yararları olacağı, onu bağımlılıktan kurtarıp, kişiliğini geliştireceği anlatılmalıdır. Ancak, gidilecek okulla ilgili, çocuğun beklentisini yüksek tutulmamalıdır. Çocukta bazen okula gitmeden önce, karın ağrıları, istifraları olabilir. Bunlar, çocuğun gerçekten bir rahatsızlık durumu yoksa, okula gitmek istemediğinin göstergeleridir.Çocuk, ilgi çekmek istiyordur. Çocuk, hoş tutulup, nane-limon,ıhlamur gibi hafif içecekler içirilip,hiç bir rahatsızlık durumunun kalmayacağına ve okuluna rahatlıkla gidebileceğine ikna edilmelidir.

3

ÇOCUKLARINIZA LÜTFEN MUTSUZ OLMA HAKKI TANIYIN

                         

               Yazımın başlığı belki pek çoğunuza garip gelebilir. Çocuk gelişimi ve eğitimi uzmanı ve danışmanı için  bu nasıl bir eğitim yaklaşımıdır, diyebilirsiniz. Anne-babalar olarak çocuklarımız bizim en değerli varlıklarımızdır. Hayatlarımızı onların üzerine kurmuşuz, onları geleceğe hazırlamak için elimizden ne gelirse yapmak üzere sanki aportta bekliyoruz. Dünyamızın merkezine koyuyoruz. Onlar da bunun çok iyi farkındalar. Yaşları çok küçük olsa bile bu zaafımızı hissedebiliyorlar. Sevgi, çok yüce bir duygudur, insanlarda yaşanması belki çok doğaldır. Hayvan ve bitkiler bu duygudan bol bol yararlanıyorlar. Çiçeklerimize sevgi sözcükleri söylediğimizde, pozitif elektriğimizi yansıttığımızda daha çabuk büyüdüklerini ve çiçek açtıklarını gözlemlemişizdir. Hayvanlarda da, kurulan dostluklarla ilgili pekçok örnek yaşamışızdır.

Yalnız burada önemli olan sevginin verilmesinde karşı tarafta hissedilenler ve bunun o kişi üzerindeki yansımalarıdır. Hele ki söz konusu olan bizim en değerli varlıklarımızsa… Eğer sevgimizde ölçüsüzlük varsa, bizi ve yavrumuzu geri dönülmesi mümkün olamayan çaresizliklerin içine itebilir. Çünkü, eğitim süreci uzun ve meşakkatli bir süreçtir. Sonuçlarını görmeye başladığımızda da  çocuğumuz artık başedilemeyecek kadar büyümüştür, karakteri, kişiliği oturmuştur ve pek de fazla yapılabilecek birşey kalmamıştır.Bizde ebeveynler olarak sağlık sorunlarıyla ancak uğraşabilen yaşlı insanlar haline gelmişizdir.

Aldığımız ya da diktirdiğimiz bir giysiyi tam vücudumuza göre isteriz. Ne dar, ne de rahat olsun diye bol isteriz. Sevgi de  aynı şekilde. Eğer çocuğumuzu çok seviyoruz diye bazı ölçüler kaçmışsa, çok fazla ya da eksik geliyorsa sonuç içaçıcı olmaz.

Kendimizi çocuklarımızın salt mutluluğu için programlamışsak yanlış yapıyoruzdur. Mutluluk göreceli bir kavram, biz çocuğumuzu ne kadar mutlu etmeye çalışsak ta çabalarımızın beyhude olduğunu çoğu zaman görmüşüzdür. Çünkü bu, ayaklar altına serilen hazır bir edinilmişliktir. Kişinin çaba harcamasına gerek kalmaz. Ona sadece memnuniyetsizlik duygusunu yaşamak ve çevresine yaşatmak kalır.

İnsana emek vererek elde ettiği şeyler mutluluk verir. Mutluluk duygusu bana göre elde edilenler kolay, çabuk ve büyük  olursa küçülen, çaba ile elde edilirse büyüyen ve bize başarı hazzı veren bir kavram.

Çocuklarımıza hep verici olmayı bildik, başka türlüsü aklımızdan geçmedi. Size yine verici olmayı öneriyorum. Ama bu başka şekil bir vericilik. Çocuklarımıza can sıkılması hakkı tanıyalım… Çevremizde sürekli mutlu edilmeye çalışılmış, ama mutluluk duygusundan yorulmuş, artık onun için alışıldık bir durum olup, anlam ifade etmeyen yaşam biçimini anlatmak istiyorum. Bu çocuklar için kendi çaplarında her şey elde edilmiştir. Onları motive edecek pek birşeyleri kalmamıştır. Ailelerinin mutluluk çabaları içinde mutsuzdurlar. İşte tam bu noktada artık doyumsuzluk sinyalleri çalmaya başlamıştır. Lütfen ebeveynler, bırakın çocuğunuz mutsuz olma hakkını kullansın ve bunun nimetlerinden yararlansın.

Böyle birşeyin nimeti mi olur diye aklından geçirenler olabilir. Bu süreler bilgisayarın yüklenmesi gibidir. Yükleme işlemi olmadan en iyi şeyleri yapacak olsanız da yapabilme şansınız yoktur. Çocuk bu can sıkıntısı sürecinde kendi kendine kalır ve gizli kalmış yeteneklerini farkeder. Hayal gücünü aktif hale getirir. Mutluluğunun önemini anlar. Herkesin her zaman için mutlu olamayacağını anlar. İnsan hayatı sürprizlerle doludur, çocuk olumsuzluklarla her zaman karşı karşıya kalabilir; can sıkıntısı bu durumlar henüz yaşanmadan bir antrenman gibidir. Diğer kişilerin farkına vararak herkesin kendisi kadar şanslı olmadığını görür, yaşamının kıymetini bilir. Can sıkıntısından kurtulmak için kendine göre yeni uğraşlar bülur, resim yapar, kitap okur, koleksiyonculukla ilgilenir, öykü tasarlar, şiir tasarlar, okur, yeni oyunlar düşünür, belki odasını derler, toplar, dolabını düzenler, kişisel bakımıyla ilgilenebilir, kırılan, bozulan oyuncaklarının tamiri ile ilgilenir, bebeklerine elbiseler tasarlar, belki penceresinden bakarak ay ve yıldızların, gökyüzünün uçsuz bucaksızlığını yeniden keşfeder, onun derinliği içinde astral seyahate çıkarak ruhsal olarak arınır. Ya da pırıl pırıl güneşi görerek içi coşku ve huzurla dolar. Yaş özelliklerine, cinsiyete, kişisel özelliklere göre daha pekçok şey söyleyebiliriz, benim şu an için aklıma gelenler bunlar… Yani biz çocuğumuzu üretken hale getirmiş oluruz. Bu da haydi “şunu yap bunu yap” ın ötesinde bir durum. Çocuğumuzu kendi dinamikleriyle baş başa bırakmış oluyoruz. İsterseniz bir de bunu deneyelim ne dersiniz ?

Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı / Eğitimci / Danışman        ÖZNUR DURUSOY