0

hayal gücünü geliştiren resim

Hayal gücü, herşeyi dünyada olduğu şekliyle görmek değildir. Zaten herşey olması gerektiği durumundadır. Fazlaca zihinsel faaliyet gerektirmez. Ancak tasarımcılar, çocuk resimlerine oldukça fazla önem verirler. Çünkü, çocuklar kalıplaşmış düşüncelere sahip değildir. Geliştirilen yeni makinalar, buluşlar, hep hayal gücünün önemini göstermez mi? Örneğin, AYA YOLCULUK…Belki çok eskiler, sadece aya bakarak, nedir? nasıldır? diyerek bu dünyayı terkettiler. Ancak, her şey sadece bir hayalden öteye gidemezken, sadece ay keşfedilmedi, diğer gezegenler hakkında da olabildiğince bilgi sahibi olduk.

Hayal, herkesin aklına gelmeyen şeyleri düşünmek ve belki de hayata geçirip, tasarlamak demektir. Çocuk beyni herşeyi zamanla algıladığı ve kavramlaştırdığı için hayal gücünün gelişimine son derece açıktır. Burada önemli olan ,dikkat edilecek olan konu yetişkinlerin ne kadar ilgilenip, desteklediğidir. Çocukları yaptıkları etkinliklerde, yüreklendirmek, farklı yapılan şekilleri, kullanılan renkleri eleştirmemek gerekir.  Ç ocukların ufkunu açacak  hayali resimlere de yer vermeli, hatta dil ve zihin gelişimini de destekleyerek, birlikte çalışılmalıdır. Ne düşündüğü, neden o şekilde yapmak istediği, yorumsuz ifadelerle , çocuğu sıkmadan sorulabilir. Çocuk, belki mor renkli bir elma yapabilir, tepki ile karşılanıp, elmanın mor olamayacağı söylenmemelidir. Nasılsa çocuk olması gerekeni öğrenecektir. Ancak, onun düşüncelerine ket vurmak, bilişsel faaliyetlerini engelleyip, girişimci ve özgüven duyguları taşıyan davranışlarını da olumsuza sürükleyecektir. Çocuklarda yaratıcı güç ve hayal gücü desteklenmeli ve uygun etkinlikler sunulmalıdır. Bu, yaratıcı dans, dramatize oyunlar, sanatsal etkinlikler, öykü tamamlama, müziğe uygun şarkı sözleri düşünmek, ya da müzik sözlerinden melodiye giderek te UYGULAMALAR ŞEKLİNDE OLABİLİR.

Ben sizler için örnek olabilecek bir çalışma hazırladım.” Neden böyle olmuş?, sen olsan nasıl yapardın? Sen de kendi düşündüklerini deneyebilirsin.” Ya da ”istersen ortak bir çalışma yapalım ”gibi ifadelerle, çocuk, anne ya da babasıyla; belki üçü birlikte çalışmalar yapabilirler. Değişik artık malzemelerden de yararlanabilirler. Kullanılacak zemin büyük olursa çocuk çalışmalarına tüm bedenini de katacak ve daha fazla zevk alarak çalışacaktır. Anaokullarında bu tür çalışmalara yeterince yer verilmeli, evde aile tarafından da desteklenmelidir.

3

ÇOCUKLARINIZA LÜTFEN MUTSUZ OLMA HAKKI TANIYIN

                         

               Yazımın başlığı belki pek çoğunuza garip gelebilir. Çocuk gelişimi ve eğitimi uzmanı ve danışmanı için  bu nasıl bir eğitim yaklaşımıdır, diyebilirsiniz. Anne-babalar olarak çocuklarımız bizim en değerli varlıklarımızdır. Hayatlarımızı onların üzerine kurmuşuz, onları geleceğe hazırlamak için elimizden ne gelirse yapmak üzere sanki aportta bekliyoruz. Dünyamızın merkezine koyuyoruz. Onlar da bunun çok iyi farkındalar. Yaşları çok küçük olsa bile bu zaafımızı hissedebiliyorlar. Sevgi, çok yüce bir duygudur, insanlarda yaşanması belki çok doğaldır. Hayvan ve bitkiler bu duygudan bol bol yararlanıyorlar. Çiçeklerimize sevgi sözcükleri söylediğimizde, pozitif elektriğimizi yansıttığımızda daha çabuk büyüdüklerini ve çiçek açtıklarını gözlemlemişizdir. Hayvanlarda da, kurulan dostluklarla ilgili pekçok örnek yaşamışızdır.

Yalnız burada önemli olan sevginin verilmesinde karşı tarafta hissedilenler ve bunun o kişi üzerindeki yansımalarıdır. Hele ki söz konusu olan bizim en değerli varlıklarımızsa… Eğer sevgimizde ölçüsüzlük varsa, bizi ve yavrumuzu geri dönülmesi mümkün olamayan çaresizliklerin içine itebilir. Çünkü, eğitim süreci uzun ve meşakkatli bir süreçtir. Sonuçlarını görmeye başladığımızda da  çocuğumuz artık başedilemeyecek kadar büyümüştür, karakteri, kişiliği oturmuştur ve pek de fazla yapılabilecek birşey kalmamıştır.Bizde ebeveynler olarak sağlık sorunlarıyla ancak uğraşabilen yaşlı insanlar haline gelmişizdir.

Aldığımız ya da diktirdiğimiz bir giysiyi tam vücudumuza göre isteriz. Ne dar, ne de rahat olsun diye bol isteriz. Sevgi de  aynı şekilde. Eğer çocuğumuzu çok seviyoruz diye bazı ölçüler kaçmışsa, çok fazla ya da eksik geliyorsa sonuç içaçıcı olmaz.

Kendimizi çocuklarımızın salt mutluluğu için programlamışsak yanlış yapıyoruzdur. Mutluluk göreceli bir kavram, biz çocuğumuzu ne kadar mutlu etmeye çalışsak ta çabalarımızın beyhude olduğunu çoğu zaman görmüşüzdür. Çünkü bu, ayaklar altına serilen hazır bir edinilmişliktir. Kişinin çaba harcamasına gerek kalmaz. Ona sadece memnuniyetsizlik duygusunu yaşamak ve çevresine yaşatmak kalır.

İnsana emek vererek elde ettiği şeyler mutluluk verir. Mutluluk duygusu bana göre elde edilenler kolay, çabuk ve büyük  olursa küçülen, çaba ile elde edilirse büyüyen ve bize başarı hazzı veren bir kavram.

Çocuklarımıza hep verici olmayı bildik, başka türlüsü aklımızdan geçmedi. Size yine verici olmayı öneriyorum. Ama bu başka şekil bir vericilik. Çocuklarımıza can sıkılması hakkı tanıyalım… Çevremizde sürekli mutlu edilmeye çalışılmış, ama mutluluk duygusundan yorulmuş, artık onun için alışıldık bir durum olup, anlam ifade etmeyen yaşam biçimini anlatmak istiyorum. Bu çocuklar için kendi çaplarında her şey elde edilmiştir. Onları motive edecek pek birşeyleri kalmamıştır. Ailelerinin mutluluk çabaları içinde mutsuzdurlar. İşte tam bu noktada artık doyumsuzluk sinyalleri çalmaya başlamıştır. Lütfen ebeveynler, bırakın çocuğunuz mutsuz olma hakkını kullansın ve bunun nimetlerinden yararlansın.

Böyle birşeyin nimeti mi olur diye aklından geçirenler olabilir. Bu süreler bilgisayarın yüklenmesi gibidir. Yükleme işlemi olmadan en iyi şeyleri yapacak olsanız da yapabilme şansınız yoktur. Çocuk bu can sıkıntısı sürecinde kendi kendine kalır ve gizli kalmış yeteneklerini farkeder. Hayal gücünü aktif hale getirir. Mutluluğunun önemini anlar. Herkesin her zaman için mutlu olamayacağını anlar. İnsan hayatı sürprizlerle doludur, çocuk olumsuzluklarla her zaman karşı karşıya kalabilir; can sıkıntısı bu durumlar henüz yaşanmadan bir antrenman gibidir. Diğer kişilerin farkına vararak herkesin kendisi kadar şanslı olmadığını görür, yaşamının kıymetini bilir. Can sıkıntısından kurtulmak için kendine göre yeni uğraşlar bülur, resim yapar, kitap okur, koleksiyonculukla ilgilenir, öykü tasarlar, şiir tasarlar, okur, yeni oyunlar düşünür, belki odasını derler, toplar, dolabını düzenler, kişisel bakımıyla ilgilenebilir, kırılan, bozulan oyuncaklarının tamiri ile ilgilenir, bebeklerine elbiseler tasarlar, belki penceresinden bakarak ay ve yıldızların, gökyüzünün uçsuz bucaksızlığını yeniden keşfeder, onun derinliği içinde astral seyahate çıkarak ruhsal olarak arınır. Ya da pırıl pırıl güneşi görerek içi coşku ve huzurla dolar. Yaş özelliklerine, cinsiyete, kişisel özelliklere göre daha pekçok şey söyleyebiliriz, benim şu an için aklıma gelenler bunlar… Yani biz çocuğumuzu üretken hale getirmiş oluruz. Bu da haydi “şunu yap bunu yap” ın ötesinde bir durum. Çocuğumuzu kendi dinamikleriyle baş başa bırakmış oluyoruz. İsterseniz bir de bunu deneyelim ne dersiniz ?

Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı / Eğitimci / Danışman        ÖZNUR DURUSOY

0

Mısır Patlatıyorum

Biraz önce ,bugün aldığımız mısırları patlatmak üzere mutfağa gittim. Çelik tencerelerimden birini bu iş için ayırdım. Eskiden mısırlar alevli ocak üzerinde kapağı hareketli, tenekeden yapılmış bir malzeme içinde patlatılırdı. Bizde de bir aralar vak vak şeklinde, elektrikli mısır patlatma aracı vardı. Çabuk bozuldu. Ayrıca piyasada cin mısır diye satılmaz, koçanı üzerinde kurumuş olan mısırlar birbirine sürtülerek tanelendirilirdi. Tenceremin içine az tuz, biraz yağ damlatarak ocağın altını açtım. Ara sıra sallayarak, missss gibi kokusu buhardan hareler çıkararak dağılırken kokular beni geçmişe götürdü. Çocukluğumuzda hep hayal gücümüzü kullanır, her bir mısır tanesini bir şeylere benzetmeden yemezdik. Kimisi araba, kimisi bebek, kimisi çiçek, kimisi…