0

Televizyonla Erken Gelen Şöhret – Dizilerde, Reklamlarda Oynayan Çocuklar…Yarışma programları…

Televizyonla Erken Gelen Şöhret – Dizilerde, Reklamlarda Oynayan Çocuklar…Yarışma programları…

Günümüz, iletişim çağı; iletişimin en etkili olduğu alanlar ise televizyonlar… Değişik kanallar, herbir kanalda ise ilgi ile izlenen, herkesin kendinden birşeyler bulduğu diziler… Diziler, uzun süreleri ile dikkat çekmekte ve izlerken bile süre uzunsa; hazırlanırken kimbilir kaç tekrardan sonra yayınlanabilir hale geliyor. Yetişkin oyuncuların koşullardan dolayı yakındıklarına, beslenme ve uyku düzenlerinin olmadığı ile ilgili konuşmalarına şahit olmuşuzdur.

Diziler, hayatın içinden kesitlere ev sahipliği yapmakta ve zaman zaman çocuk oyunculara da ihtiyaç duyulmaktadır. Bebeklikten başlayıp, ergenlik dönemini de içine alan yaş gurubuna kadar çocuklar, izleyici tarafından çok sevilmekte; tüm marifetlerini göstermektedirler. Yetenekleri olan çocuklar, şöhreti erken yaşlarda yakalamakta, ekonomik olarak ta, günümüz koşullarında, aile bütçesine küçümsenemeyecek katkılar sağlamaktadırlar.

Ayrıca, tanınmak, ünlü olmak, çocuğa ve aileye ayrı bir gurur duygusu yaşatmakta. Duruma ikinci boyuttan bakıldığında ise çocuk istismarı olarak değerlendirilebilir. Çocuklar, kendi yaş guruplarına aykırı pozisyonlarda zaman geçirmekte, sağlık koşullarına uygun olmayan ortamlarda süreli olarak bulunmak zorunda kalmaktadırlar.

Diziler çekilirken çocukların beslenme düzenleri sağlanamamakta; yeterli ve dengeli beslenme mümkün olamamakta, set aralarında vakit bulabildikçe hazır yiyecekler pratik gelmektedir. Çekimlerin ne kadar süreceği belli olmadığından başarı sağlanıncaya kadar tekrarlar yapılacağından gelişme çağındaki çocukların erken uyuyabilmeleri mümkün olamamaktadır. Oysa ki büyüme çağındaki çocuklar, erken yatıp, nitelikli bir uyku uyumalıdır. Büyüme hormonları gece uykusunda etkili şekilde çalıştığından, bağışıklık geliştirmede uyku önemli olduğundan bu konuya özen gösterilmelidir. Uyku, zihinsel faaliyetler ve çocuğun psikolojisi üzerinde de etkili olmasından dolayı ihmal edilmemesi gereken temel gereksinimlerdendir.

Okul çağındaki çocuklar ise, okul ortamından fiziksel ve duygusal olarak uzaklaşmaları nedeniyle sorunlar yaşayabilmekte, akademik başarıları olumsuz etkilenmektedir. Arkadaş ilişkilerinde kendilerini farklı görmekte ve başkalarının da onlara fazla değer vermelerini beklemekte, şöhreti sonuna kadar kullanmak istemektedirler. Diziler yayından kaldırıldığında ya da güncelliğini kaybettiğinde ilgi kaybı görülmekte; sorunlar farklı boyutlarda yaşanmaktadır. Duygusal tepkilerde aşırılık, depresyon gibi durumlar çocuğu ve aileyi üzmektedir.

Diziler, asıl olarak çocuk dizisi olmadığı için mekanlar çocuklar adına seçilemiyor. Belki soğuk bir havada dışarıda kalmak zorunda kalıyorlar, belki büyük bir mekanda aşırı yorgunluk yaşayabiliyorlar. Belki alkol alınan bir ortam, çekimde yaratılıyor. Karakter canlandırmasında, çocuklardan üzülüp, ağlamayı canlandırmaları beklenebiliyor. Çocuklar, yaratılan bu yapay ortamı duyguları örselense de canlandırmak zorundalar. Yapay, fakat; gerçek… Bu ikilem çocukların kaldıramayacağı kadar güçlü, travma yaratacak kadar etkili.

Senaryolar, birtakım çapraşık ilişkiler üzerine kurulu olabiliyor. Zihinsel ve duygusal anlamda çocuğun olması gereken yaşantısından çok farklı senaryolar çekime hazırlanıyor. Toplumsal hayata ters olan diyaloglar geçebiliyor. Çocuğun anadilini öğrenmede en etkili olabilen dönem argo sözcüklerden, beden dilinin kötü kullanımı gibi durumlardan etkileniyor.
Çekim ekibinde bulunanlar, her ne kadar çocuk olduğu için özen göstermeye çalışsalarda; bir yere kadar başarılı olabiliyorlar. Çünkü, çoğunluk yetişkinlerden oluşmuş. Çekimi başarılı şekilde devam ettirme stresini yaşayan ekip, ÇOCUK ayrıntısına yeteri kadar özen gösteremeyebiliyor.Örneğin, anaokullarında çalışan personel hergün çocuklarla bir arada bulunsalarda; ara ara hizmetiçi eğitime tabi tutularak, her türlü davranışta, çocukların dikkate alınmalarının, unutulmaması gerektiği ile ilgili olarak uyarılıyor.

Reklam alanı ise çocukların en fazla kullanıldığı ve istismar edildiği alan olarak dikkatimizi çekiyor. Özellikle çocukların ilgi duyabileceği ürünlerin pazarlanmasında çocuklar kullanılıyor. Bunun dışında çocuk ile ilgili olmayan ama çocukların sevimliliğinden, görselliğinden yararlanılarak çocuk için kesinlikle uygun olmayan ürünlerin pazarlanmasında da çocukların kullanıldığını görüyoruz.

‘’Çocuk’’ kavramı içine giren ancak, bebeklik, erken çocukluk, oyun çocukluğu, önergenlik, ergenlik gibi değişik gelişim dönemlerinde bulunan çocukların gelişim dönemi özelliklerine önem verilmeden programlarda yer aldığını biliyoruz. Her gelişim döneminin kendine has psikolojik, sosyal, dil, biliş, psikomotor, fiziksel, ahlaki gelişim özellikleri var.

Bu çocuklar, yaşlarına uygun olmayan makyaj ve giyimle ekran arkasındalar. Onları izleyen çocuklara gelince örnek oluşturmaktalar. Şimdilerde pek çok çocuk özel gecelere, düğünlere yetişkinlerin küçük birer modeli gibi katılmakta. ‘’Çocuk’’ özelliği artık unutulmuş durumda. Artık çevremizde çocuk yok. Çocuklar yalnızca giyim ve makyajları ile değil, konuşmaları, davranışları, jest ve mimikleri, duruşları, bakışları, yürüyüşleri ile de çocukluktan uzaklaşmışlar.

Bu şekilde bazı kötü niyetli kişiler için hedef konumuna geçmektedirler.

Çekimlerde kuvvetli ışık çocukları rahatsız etmekte ve gözlerde sorunlara neden olabilmektedir. Bunun dışında çekime uygun; ancak çocuk için ağır olan makyaj malzemeleri kullanılmakta, çocukların hassas ciltlerinde şimdi ve gelecekte sorunlara yol açabilmekte, erken yaşlanmaya neden olmaktadır. Çekimlerde öncelikli amaç, ekrana güzel bir görüntü verebilme başarısıdır.

Çocuklar, kesinlikle yetişkinlere ait olması gereken yarışma programlarında ekrana çıkıyorlar. Sunucusundan, nota ölçülerine, şarkı sözlerine kadar çocuklara hiç uygun olmayan – yaş olarak çocukların bile ayrı kategorilerde olması gerektiğini de düşünürsek- program içinde olmaları çocukların istismar edildiğini göstermektedir.

Çocuklar gece kulübü tarzında bir ortamda, yetişkinler gibi eğlenme alışkanlıklarına sahip olmakta. Çocuklar için herşey çok erken. Doyum duyguları yok oluyor ve hep bir arayış içinde oluyorlar. Bundan sonra sıra nereye gelecektir? Dahası dahası dahası… Artık hiçbir şey çocukları tatmin etmiyor.

Anne-babalar, çocuğun eli ayağı biraz tuttuğu zaman, nasıl ekonomiye katkıda bulunacaklarının derdine düşüyor. Hatta bebekler bile ekonomiye katkı sağlıyor. Gelecek güvencesi için çocukların daha iyi eğitim alabilmeleri gerektiği görüşü de şu andaki aile durumuna katkıda bulunma içinde çocukların başarısı gerekiyor. Başarı, yalnızca ders başarısı değil; çocuğunu yetenekli gördüğü alanda, anne-babalar, ekranlardaki yarışma programlarına ilgi gösteriyor. Çocuk ünlü olunca maddi kazanç, iyi bir eğitim için kullanılacaktır, genel görüş budur. Ya da zengin olmak için en kısa yoldur.

Çocuklar için pekala uygun yarışma programları yapılabilir. Küçük yaş gurupları için televizyonlarda düzenlenmiş programları görebiliyoruz. Ancak, durumun esprisi büyüklerin içinde çocukların çocuksu özelliklerini maskot gibi kullanmak. Onların hoşluklarından yararlanmak.

Bu arada televizyonlarda ergenlik çağına uygun yarışma programlarının eksikliğinin göze çarptığını söylemek isterim. Dikkate alınması gereken bir husustur.

ÇOCUKLAR VE ÇOCUK ÖZELLİKLER KAYBEDİLMEMELİDİR.

ÖZNUR SİMAV-PEDAGOG
AİLE VE İLETİŞİM DANIŞMANI-BİLİRKİŞİ-EĞİTİM UZMANI

0

Yardım-Aile ve Güvensizlik

  • Yardım-Aile ve Güvensizlik

    Öncelikle sorumu okuduğunuz için teşekkür ederim.18 yaşında bir genç kızım.Dışarıdan bakılınca mükemmel sayılabilecek bir ailem var.O yüzden yazıcaklarım şımarıkça gelebilir,çünkü etrafımda kime açsam herkes kınıyor.Öncelikle insanlara kardeş gözüyle bakmayı bir kadın ve bir erkeğin sadece arkadaş olabilme çerçevesinde kaliteli dostluklar kurabildiğini okul çevremde öğrendim bu zamana kadar sadece arkadaşım olan çok kişi oldu.Ailemin bana verdiği eğitimde bu temeller üstüne zaten,aynı zamanda duygusal olarak birşeyler hissedilen insanlarda olabilir elbette.Ancak sırf zaman geçirmek adına sevmediğim insanlarla kendim için doğru zaman ve kişiye kadar sevgili olmanın yanlış olduğunu düşünüyorum.İleride hata olarak bakabileceğim üzüleceğim şeyleri en aza indirgemek isteği belkide.Buraya kadar herşey normal ancak, Annemin teyzemin ve anneannemin sık sık telaffuz ettiği ve beni içinde büyüttükleri değer yargılarına tam tamına zıt bir hayatları varmış meğer.Annem bana ne dediyse kendi hayatında tam anlamıyla zıttını yapmış.Üniversite mezunu,bol kitap okuyan,bir erkeğe ihtiyaç duymadan kendi ayakları üzerinde durabilen,uygun olmayan ilişkilerden uzak duran bir anne imajı.Ancak ki teyzemler ve kuzenlerimden sıklıkla duyduğum annemin geçmişiyle ilgili hikayeler beni tam anlamıyla hayal kırıklığına uğratıyor.Teyzemin evlilik döneminde evlerinde kalan eniştemin erkek kardeşiyle arasındaki ilişki.Bu adamdan daha sonra babamla evlenmesi ve bu adamın nikahlarına gelmesi annem ve babam hakkında ileri geri herkese konuşması,anneme inat başka bir kadınla evlenmesi teyzemin eşinin kardeşi olduğundan hala görüşülmesi bunlarda yetmezmiş gibi babamın hiç birşeyden haberi yokken bu adam ve babamla tatile gidilmesi.Babamla evlendiği için üzüntüsünden her yerde konuşan ve ona inat evlilik yapan bir adamla tatile yeni eşle gidilmesi etik midir?Bence değil çünkü annem bu davranışı kendi değil bir başkası yapsa ne varmış ben birşey hissetmiyordum demezdi.Ve buna paralel olarak annemin herşeyini paylaştığı teyzemin her seferinde keşke onunla evlenseydin şöyle olurdu böyle olurdu temalı konuşmaları.Benim bunlara alınmam konusundada yeterince olgunlaşmadığımı söylemeleri.Aynı şekilde anneme çocukluktan beri aşık olan bir adamla beni tanıştırması.Anneme karşı haksızlık ettiğimi düşünmek istiyorum çünkü bana yaptığı açıklamalarda hep karşı tarafın suçlu olduğunu söylüyor.Ama benim annem onun yaptıklarını yapmış olsam uyarır ve kınardı.Bana ilk sevgilisinin 20 yaşındayken olduğunu hayatın evlenmek için olmadığını evliliğin hayat içinde önemli bir yeri olsa da tek amaç olmadığınu tembihleyen annem 15 yaşından beri bunları yaşarken bana karşı biraz mükemmelliyetçi davranmıyormu?Aldatmanın en kötü şey olduğunu savunan annem duygusal olarak da olsa başkalarının duygularına nispet yapmıyor mu?Bana karşı kızarak verdiği tepkileri teyzemler ve kuzenlerim onu onayladığı için geyik muhabbetine çevirip saatlerce konuşuyor. Beni tutucu ve mesafeleri olarak yargılamalarına rağmen öyle olmadığımı düşünüyorum.Kime güvenmeliyim ne yapmalıyım?Ve kuzenlerimin düğünleri sebebiyle annemin eski sevgilileriyle karşılaşmak istemiyorum.Çünkü babam hakkında ve benimde içinde bulunduğum aile hakkında kötü düşünen bir adamla karşılaşmak istemiyorum.Sizce doğru olan nedir?


  • Uzman

    Konusunun uzmanı “ Öznur SİMAV” diyor ki :

    Merhaba,
    Oldukça uzun e-postanızı değerlendirdiğimde kalbinizin sesini dinlemenizi öneririm. Yazınız birçok iç hesaplaşması içeriyor.Çok şeyi ölçüp tartıyorsunuz, siz mutlaka kendi değerlerinizi üretmişsinizdir. En sağlıklı kararı vereceğinize inanıyorum. Mutluluklar, sevgiler…
    Öznur Simav
    Çocuk-aile ve iletişim danışmanı
    kadıköy-İstanbul

0

ANASINIFI VE İLKÖĞRETİM 1.SINIF ÖĞRETMENLERİNE,

Biliyorum, hepiniz, çocuklarımızın 3 ay tatil yaptığında çalıştınız. Herkes, öğretmenler de 3 ay tatil yapıyor, zannediyor; ama yanılıyorlar. Okula hazırlık, plan, programların hazırlanması, seminerler, sınavlar derken aslında çok ta dinlenmiş, başlamadınız yeni eğitim ve öğretim yılına…

Ancak, sevgili yavrularınızın, öğrencilerinizin ışıldayan ,sizlerden birşeyler öğrenmek için sevinçle bakan gözleri tüm yorgunluğunuzu unutturdu. Ağlayan, annelerinin kucağından sizlere gelen öğrenciler,babaların aman kızım, aman oğlum diyen; onlara kıyamayan sesleri… İşte sizler onların bu zor günlerinde anne ve baba olmak zorunda oluyorsunuz. Aslında bu bir zorunluluk değil! SEVGİ işi. Önce,her şeyden, eğitim ve öğretimden önce onların kalplerini fethetmelisiniz.

Sadece çocuklar mı? Hayır! Ebeveynlerde size güvenmeli ve gönül rahatlığı içinde yavrularını emanet edebilmeliler. Çünkü,çocuklarımız en değerli varlıklarımızdır. Onların yerine başka bir seçenek koyamayız. Bu meslek sevilmeden yapılmaz, karşınızda enerji dolu birçok yavru… Onları kendi çocuklarımız yerine koyup, hem derslerimize zevk ve renk katmalıdır ki güçlükleri eritelim. Sınıfta duygusal iletişim, beden dilinden anlama çok önemli. Önce, çocukları hazır hale getirmelidir. Buna, eğitimde HAZIRBULUNUŞLUK denir. Öğretmen olarak, programı uygulamak ve belli bir düzeni tutturmak zorundasınız.Ancak, öğrenci ve mümkün olabildiği ölçüde ailesi ile iyi bir iletişim birçok sorunu çözecektir.

Bunların dışında çocukların dikkatini çeken, onların konuşma ihtiyaçlarını karşılayan, dil gelişimine destek olan tekerlemeler önemlidir. Dikkat toplamak için,bilişsel gelişimi desteklemek için bilmeceler sorulabilir. Parmak oyunları da küçük kasların gelişimini destekler, ilgi çeken bir etkinliktir.Dikkati belli bir konuya çekmek için, öncesinde yararlanılabilir. Kıpır kıpır olan çocuklar, enerjilerini biraz boşaltmış olurlar.

Sizlere örnekler sunmak istiyorum:

PARMAK OYUNLARI

DEDEMİN GÖZLÜKLERİ

Dedem gözlüklerini kaybetmiş( ellerle gözlük yapılır,göze takılıyormuş gibi yapılır )

Aramış,taramış bir de bakmış( arıyormuş gibi yapılır)

Başının üstünde değilmiymiş( yine elle gözlük işareti yapılarak, göze takılır)

ÖRDEK AİLESİ

Bu baba ördek( baş parmak gösterilir)

Bu da anne ördek(diğer eldeki baş parmak gösterilir)

Bunlar da yavruları( elin diğer parmakları gösterilir )

Vak vak diyorlar( iki el üst üste konur gaga yapılır )

Derede yüzüyorlar( yüzme hareketi yapılır )

Bir balık görünce yakalayıp, yiyorlar ( yeme hareketi yapılır )

HİNDİ

1 küçük 2 küçük 3 küçük hindi

4 küçük 5 küçük hindi 6 küçük hindi

7 küçük 8 küçük 9 küçük hindi

hindiler bitti, evlerine gitti, ellerini yıkadı, yemeğini yedi, dişlerini fırçaladı,yatağına yattı, uyudu.( sayılar sınıftaki öğrenci sayısı kadar sayılır, parmaklar kapatılarak yapılır )

TEKERLEME ÖRNEKLERİ-4

ARABA

Arabam dört teker

Üstünde yük çeker

Ağlasm duyar mı?

Kornaya basar mı?

Ağlama, bağlama

Bu oyundan çıkma

SAYILAR

Bir,iki,üç,dört,beş.

Altı,yedi,sekiz,dokuz,on.

Git komşunun damına kon

Sarı limon

AYŞE

Oooooo, bir şey duydum, kulağıma koydum.

Kulağımdan çıkarıp altın tasa koydum,

Altın tas, tahtaya bas, tahta çürük çivi tutmaz.

Ayşe annesinin sözünden hiç çıkmaz.

BİLMECE ÖRNEKLERİ

Dumanı tüter,isterse gider

Balık değildir, denizde yüzer ( gemi )

Çarşıdan aldım, bir tane

Eve geldim ,bin tane ( NAR )

Dallarıyla okşar,kucaklar ( AĞAÇ )

Dizi dizi odalar birbirini kovalar ( TREN)

Rengi yoktur, sesi var, buluttan anası var ( YAĞMUR )

Sağken yerinden ayrılmaz, öldükten sonra gezer (YAPRAK )

0

ERGENLİK DÖNEMİNDE ÇOCUĞUMA NELER OLUYOR?

İnsan olarak, hayatımızı değişik gelişimsel süreçlerden geçerek tamamlarız. Yenidoğan, bebeklik, erken çocukluk, okul, ergenlik, gençlik, genç yetişkinlik, yetişkinlik, yaşlılık gibi adlandırarak geçiririz.

Her geçirdiğimiz dönemde vücudumuz, fiziksel, psikomotor, bilişsel, dil, duygusal olarak değişikliklere uğrar. Tıpkı, ipek böceklerinin değişim süreçleri gibi. Kurbağaların önce balığa benzeyip sonra kurbağa görüntülerine bürünmeleri gibi.

Yetişkinler olarak, hepimiz kurulmuş bu düzendeki değişiklikleri yaşadık. Ancak, o dönemlerde neler yaşamıştık? Unuttuk. Şimdi, çocuğumuz gözle görülür şekilde yetişkinliğe adım atıyor. Ancak, acaba kendisi memnun mu bu hızlı değişimden? Yeni vücuduna alışabiliyor mu? Eller, ayaklar önce büyüyor, çocuğunuz oraya, buraya çarpıyor. Bunun dışındaki değişikliklere şimdi değinmek istemiyorum.

Hep size ‘peki’ diyen çocuğunuz dikleniyor. Sizin A dediğinize, o B diyor. Kendini kanıtlama çabası içinde. Kişiliğini ortaya koymak istiyor. Şimdiye kadar neredeyse dizinizin dibindeki çocuğunuz, artık sizinle değil; arkadaşlarıyla birlikte olmak istiyor. Kuşunuzun kanatları çıkmış, uçmak istiyor. Ebeveyn olarak siz de haklısınız. Çağımızdaki teknolojiye ayak uydurmakta çocuklarımız bizi çoktaaan geçti.

Ergenlik dönemi, çocuğumuzun ne çocuk olarak kabul gördüğü, ne de yetişkin olarak davranıldığı ara dönemdir ki, çocuk bu dönemi atlatmakta genellikle zorlanır. Ayrıca da ailenin tutumunda, çocuk olumsuz bir şey yaptığında ‘kocaman insan oldun, sen hala…’ ile başlayan cümleler kurulur. İyi birşey yaptığında farkedilmez bile…

Ergen, bu dönemde evinin dışında da bir dünyanın olduğunu farkeder. Bu dünyada neler olup bitmektedir? Burada önemli olan bu dış dünyayı öğrenirken ona arkadaşça yaklaşmak. Hassas bir konu var, o da EBEVEYN OLDUĞUNUZU, ne kendiniz unutmak, ne de çocuğunuza unutturmak.

Dış dünyanın olumsuzluklarının olabileceği, dikkatli olması gerektiği ergenle çok tekrarlamadan, karşılıklı konuşmalar şeklinde paylaşılmalıdır. Ergen DOĞRU ve YANLIŞ davranışlarında sizin yanınızda olduğunuzu kesinkes bilmelidir. Bunu ona hissettirmelisiniz. Gereğinde ona belli etmeden dışarıda gözleyebilirsiniz.

Yabancılarla görüşmemesi, servis kullanmıyorsa ara sokaklara girmeden belli bir yolu kullanması gerektiği, arkadaşlarıyla grup olabiliyorlarsa birlikte yürümelerinin daha iyi olabileceği, yalnız ortamlarda bulunmaması gerektiği, ergenle, onu bir yetişkin gibi karşımıza alarak konuşmalıyız.

Burada dikkat edilecek husus; defalarca söyleyip, sözümüzü etkisiz hale getirmemek, uyuşturucular konusunda uyanık olmalıyız. Bu konuyu da fazla detaylandırmak istemiyorum.
Aileler, ergenle olan ilişkilerinde aralarındaki mesafeyi korumak durumundalar. Bu demek değil ki ayrı dünyaların insanlarısınız. HAYIR, ERGENİN SİZE GÜVEN DUYMAYA, ANNEYE VE BABAYA İHTİYACI VAR. Arkadaşca yaklaşım ölçülü olmalı, onun zaten arkadaşları var.

Ergen, bu dönemde genellikle içine kapanır, yalnız kalmak isteyebilir. Ancak, burada da aile olabilmek çok önemli. Kısa süreli yalnızlıklar ve sonunda belki ebeveynle paylaşım gerçekleşebilir. Odasının kapısının tamamen kapanmasını olumlu görmüyorum. Ergenliğin erken dönemlerinde ve daha ileri dönemlerinde durum esnek olabilir.

Herkes gibi,ergenin de güzel davranışlara ihtiyacı var. Ne ekerseniz onu biçersiniz gibi birşey. Burada kısaca özel ergenlere de değinmek istiyorum. Sizin tutumlarınız fevkalade olsun ergenle bir türlü istediğiniz ilişkiyi yakalayamıyorsunuz. İşte o zaman ÇOCUK VE ERGEN PSİKİYATRİSLERİ, ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ UZMANLARI, PSİKOLOGLAR devreye girmek durumundadırlar ki durum daha grift hale gelmesin.

Ergenlik döneminde, SBS vs gibi sınavların stresini yaşamaktalar. Ergenler istesekte istemesekte bu yaşam kavgasının içinde buluyorlar, kendilerini. Çünkü, memleketimizin gerçekleri bu. Ya bu deveyi güdeceksin, ya da bu diyardan gideceksin. Onda da herşey güllük gülistanlık olmuyor. Başka problemler gündeme geliyor.

Sonuç olarak ergenle ilişkilerimizde öncelikle, tutarlı olmak, aynı davranış için her durumda aynı tepkiyi vermek, ANNE VE BABANIN ORTAK TUTUM sergilemesi, ergenin bedenini tanıması ve başkalarının ona dokunmasına izin vermemesi gerektiği, onun yetişkin olarak davranılmasından hoşlanacağı, sevginin sadece maddi bedeller ödenerek gösterilmemesi gerektiği unutulmamalıdır.

Nöbetçi öğretmenlerin teneffüs saatlerinde öğrencileri iyi gözlemeleri, sınıf kapılarının açık tutularak kız-erkek öğrencilerin grup halinde olmalarını sağlamaları gerekir.

Okul rehberlik servisleri de anne ve babaları toplayıp projeksiyonla aile eğitimi yaptıklarını düşünüyorlar. Gerçekçi biçimde üzerine eğilinemiyor. Belki küçük şehirlerde daha iyi olabilir. Özel ve devlet okullarında fazlaca bir fark yok. Ergenin özeline girmek zordur. Ancak, sıcak ve samimi yaklaşım eksikliği görüyorum. Ergen kendisi ifade ediyor ‘hiçbir işe yaramaz’ diye…

Benim yazdıkça yazasım geliyor. Bıktırmayalım. Sevgiyle Kalın…

0

Dil Gelişimi Ve Konuşmada Meydana Gelen Bozukluklar

Dil gelişiminde ve konuşmada  meydana gelen bozukluklar fonksiyonel ve organik bozukluklar olmak üzere iki gurupta incelenir.

FONKSİYONEL BOZUKLUKLAR:

Ailede yöresel dilin kullanılması

Ailede anadilin dışında diğer dillerin kullanılması

Aile içinde yaşanan sorunlar

Önemli duygusal ve sosyal bozukluklar

Çocuğun içinde bulunduğu çevre

ORGANİK BOZUKLUKLAR

Merkezi sinir sisteminde görülen bozukluklar

Duyu organlarında görülen bozukluklar

Bilişsel bozukluklar

Motor bozukluklar

Ağızdaki yapısal bozukluklar

0

SBS

Hepimiz dünyaya gelirken ilk büyük sınavımızı veriyoruz. Zoru başararak ilk soluğumuzu alıyoruz. Bundan sonra hayatta kalabilmek için çabalıyoruz da, çabalıyoruz. Bitip tükenmeyen yaşama azmimizle mikroplarla savaşıyoruz, beslenme, uyuma, temizlik gibi temel ihtiyaçlarımızın karşılanmasıyla, duygusal yönden doyurulma ile mücadelemiz devam ediyor.

Başarmak, başarı hazzını yaşayabilmek güzel bir şey. Bizi daha motive eder ve kademeli bir şekilde ileri başarılar için kamçılar. Başarılı olmak hangi konuda başarılı olmak? Sınav başarısı hayat başarısı mı? Çocuklar her şarta karşı hayatta kalabilme becerisine sahip mi? Kendilerini güçlü ve güvende  hissedebiliyorlar mı? Tüm bu soruların yanıtını verebiliyor muyuz? Sınava hazırlanan, ancak özbakım becerilerini kazanamamış pekçok çocuğun olduğunu görürüz. Herşeyini annesinden bekleyen, sadece beslenip test çözen ve obez olmaya aday.

Çocuklarımızın okul başarıları ebeveynler olarak bizi çok ilgilendiriyor. Haklıyız da… Çocuklarımız yarınlara güvenle bakabilsin, iyi bir hayat yaşayabilsin, anne-baba olarak bizi aşsınlar, boynuz kulağı geçsin istiyoruz. Ülkemizin şartlarından dolayı da hepimiz bunu zorunluluk olarak görüyoruz. İyi meslek sahibi olmanın yolu da, iyi bir üniversiteye yerleşmekten geçiyor. Herkes artık eğitimin önemini kavramış durumda. Aileler akademik olarak çocuklarıyla anaokulu çağından itibaren ilgilenmekte. Hangi anaokuluna yerleştirebilirsem devamını yine aynı yerde okuturum düşüncesindeler. Hangi okulun, hangi isim yapmış öğretmenine kaydını yaptırabilirim arayışı içindeler.

İnsanlar dünyaya  belli bir zeka kapasitesi ile gelir. Önemli olan, bu kapasiteye olumlu çevre koşulları ile ulaşılıp ulaşılmadığıdır. Bizler elimizdeki olanakları tam olarak, tama yakın kullanmalıyız. Burada duygusal koşulları da gözetip ruh sağlığı yerinde bireyler yetiştirmeliyiz. Çocuklarımızın birer makina olmadığını onların da bizim gibi etten, kemikten varlık olduklarını unutmamalıyız.

Programlı olmanın önemi yadsınamaz. İhtiyaçlara yönelik olarak düzenlenmiş bir program herkesi mutlu eder. Sınava hazırlanmayı angarya olmaktan çıkarır. Ebeveynler olarak yeter ki ortak kararlarda buluşalım, çocuğumuza bunu hissettirelim, programın uygulanmasını yakından takip edelim. Çocuklarımızın duygusal dalgalanmalarını da dikkate alıp, zaman zaman esneklik paylarını da gözardı etmeyelim. Çünkü, çocuğumuzun hayatında sadece SBS yok. Bıktırıp, nefret ettirmeyelim. Ancak, belirli zaman dilimlerinin de önemli olduğunu, gayret göstermenin de gereğini kavratmış olalım. Çocuğumuz sevgimizden emin olsun, başarısı az ya da çok olsun ona karşı, sevgimizde değişiklik olmayacağını bilsin.

Sınavlara bir ay kadar zaman kaldı. Çocuklarımızın sağlığına biraz daha özen gösterelim. Havaların değişken olduğu bu dönemde üşütmemeye ve terletmemeye, terlerini korumaya dikkat edelim. Bunun yanında açık hava ve oyun ihtiyacını da unutmayıp, fazla yorulmayacak şekilde oynamalarına izin vererek, programımıza koyalım. Stres ve gerginlikten olabildiğince uzak tutalım. Ailevi sorunları mümkünse daha sonraya erteleyelim. Sınavın bilincinde olacak kadar stres te gerekli olacak strestir. Başarıya yönlendirir.

Sevgili yavrularımıza sınavlarında kolaylıklar ve başarılar diliyorum.